Kendi Yolunu Bulmak: Adım Atmak ve Bağ Kurmak

Dün Ubud’dan Uluwatu’ya doğru, sahile inerken yol kenarında bir söz gördüm. O anda durup fotoğrafını çekemedim ama aklımda kaldı ve story’sini paylaştım. Bugün ise fotoğrafını da çektim ve burada paylaşıyorum. Bana kendimle ilgili birçok şeyi hatırlattı.

Hayatıma baktığımda şunu fark ediyorum: gerçekten kalıcı olan, bana sürekli iyi gelen şeylerin çoğu kendi yoluma çıktığımda karşıma çıktı. O yolun üzerinde mutlaka başkalarının etkisi, ilhamı, katkısı vardı. Hiçbir şey bütünden bağımsız değil zaten. Ama en çok canlılık veren, beni açan şeyler kendi adımımı attığımda belirdi.

Başkalarıyla daha çok ilişkilendiğim, daha bağlı hissettiğim zamanlar da kendi adımımı attıktan sonra geldi. Yani kendi yolunu bulmakla, başkalarıyla bağ kurmak arasında bir çelişki yok; tam tersine, birbirini besleyen iki süreç var.

Kendi Yolunu Bulmak Neden Önemli?

Çoğumuz hayatın belli dönemlerinde sürekli danışarak, fikir sorarak ilerliyoruz. Bazen bu çok değerli oluyor, ama bazen de iç sesimizi gölgeliyor. Benim deneyimimde, gerçekten beni dönüştüren, hayatıma yayılan şeyler hep içimden gelen o ilk adımdan sonra ortaya çıktı.

Bu, başkalarının rehberliğini değersizleştirmiyor. Aksine, kendi adımını attığında sana eşlik eden bağlar çok daha gerçek, daha canlı hale geliyor. O yüzden kendi yolunu seçmek aslında başkalarına kapıları kapatmak değil, daha derin bir ilişkilenmeye alan açmak oluyor.

Siz kendi hayatınızda bunu nasıl deneyimliyorsunuz? Kendi adımınızı attığınızda nasıl bağlar kurdunuz? Belki güvenli alanların ötesinde sizi canlı kılan o özel anları hatırlayabilirsiniz.