Bu fotoğrafı yılbaşı kampından sonra İstanbul’da yaptığımız “Sinema Yoga” etkinliğinin ardından çekmiştik. Karşıma çıkınca bir yazıyla paylaşmak istedim.
3.8 milyar yıl yaşındaki dünyada, 100 yıllık sinemanın çocuklarıyız. Bunun ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz? Biz sinema çocuklarıyız demek oluyor bu. Filmlerin etkisiyle büyüdük. Filmlerle şekillendi bizim hayatımız.
İçinde bir çok sanat dalının gücünü barındırmasından dolayı 7. sanat olarak adlandırılan sinemanın etkisiyle büyüdük. İzlediğimiz filmlerin üzerimizdeki etkisi çok büyük. Filmlerde seyrettiğimiz peri masallarını aradık hep ilişkilerimizde. Ve belki de bir çoğumuz bu yüzden hüsrana uğradık.
Bu yüzden Charlie Kaufman’ın da dediği gibi kaliteli film çekmek sorumluluk almayı gerektiriyor. Bir çok insanı etki altında bırakabiliyorsunuz. Bunu aslında işim olmasından dolayı yoga hocalığına benzetiyorum. Aynı yoga hocalığı gibi, film çekmek de büyük sorumluluk gerektiriyor. Nasıl ki sizi daha fazla peri masalına inandırabilicek ve hayatınızda yaşadığınız ilişkilerde hüsrana uğramanıza neden olabilicek filmler varsa, sizi fiziksel veya psikolojik olarak eksik hissettirebilicek ve masallarla uyutabilicek sözde yoga hocaları da var. Aynı zamanda nasıl ki hayatın doğasına anlayış geliştirme, gerçek insan olma konusunda size ilham veren filmler varsa, bedeninizle şiddetsiz bir şekilde temasa geçmeniz ve kendiniz olma yolunda size destek verebilecek hocalar da var.
Hiçbirimiz mağarada, herkesten izole bir hayat yaşamak istemiyoruz. Bizim stildeki yoga da böyle bir anlayış içermiyor. Ve aslında hiç bir yoga stili de böyle bir anlayış içermemeli. O ayrı konu. Müthiş şarlatanlıklar dönüyor! İnsanlar sorumluluk almak yerine, hikayeleri, masalları takip etmeyi tercih edebiliyorlar. Aynı sinema sektöründe olduğu gibi gerçek insan olma yönünde ilham veren filmler yerine, masallarla uyutan filmler çok daha fazla rağbet görebiliyor. Bu sakala bu traş! Ne diyebiliriz ki?
Yoga, hayattan kaçış metodu değil. Tam tersine kendimizle yumuşakça ilişki kurmanın ve pozitif-negatif demeden bütün hallerimizle beraber kendimize anlayış geliştirebilmenin yolu. Kendimizle kurduğumuz ilişki hayatla kurduğumuz ilişkiyi güçlendiriyor. Hayatı ilişkiler aracılığıyla yaşıyoruz. Ve kendimizle kurduğumuz ilişki ne kadar şiddetsiz olursa, etrafımızla kurduğumuz ilişki de o kadar şiddetsiz olabiliyor. İlişkilerin içinde olanları anlamaya başlayınca hayatı da daha rahat yaşayabiliyoruz.
Yoga hayatın içine girdiğiniz, ilişkilerin içindeki duyarlılığınızın arttığı ve kaçınılmaz olarak kendi ifadenizin daha net bir şekilde ortaya çıktığı bir hayata destek sunuyor. Kimse birbirine benzemek zorunda da değil. Herkes çok farklı olabilir ve farklı da zaten. Hayatın güzelliği bu. Etrafınıza dikkatli bakarsanız her zihin-beden organizmasının birbirinden ne kadar farklı olduğunu görebilirsiniz. Yoga hem kendi özgünlüğümüzün, hem de birlikte yaşamanın renkliliğinin tadını çıkarabileceğimiz bir ortama destek sunuyor.
Lisansta Güzel Sanatlar-Sinema, Yüksek Lisans’ta Fotoğraf çıkışlı biri olarak yogayı da sanatsal bir bakış açısıyla paylaşmak bu işin başından beri kaçınılmaz bir şekilde benim tutkum oldu. Hayatın içinde olanları daha rahat karşılayabilmemiz konusunda ilham veren, ilişkilerle ilgili kaliteli filmleri izlemek ve bu filmlerin yogadan gelen farkındalıkla açılımını yapmak çok heyecanlı! Sinemanın gücünü doğru bir şekilde arkamıza aldığımız zaman ilişkilerin içinde de ne yapabileceğimize dair bir anlayış gelişiyor.
Gerekli anlayış ortamı sağlandığında, aslında yalnızca kendiliğinden açığa çıkabilen “sevgi” denen şeyin hayatımızda olabildiğini görüyoruz.