Geçenlerde bir gün evden çıkmaya hazırlanırken, bakışlarım bir anda kütüphaneye doğru çevrildi ve gözüm Wayne Liquorman’ın “No Way Out” adlı kitabına takıldı. İçimden bir ses yolda biraz kitap okumanın iyi bir fikir olacağını söyledi. Bu tip zamanlarda açtığım sayfalar çoğunlukla çarpıcı gelmiştir bana. Kitabı raftan alıp çantama attım ve evden çıktım.
İki ders arasındaki otobüs yolculuğum sırasında kitabı çıkarıp ortalardan bir sayfasını açtım. “Reenkarnasyon” başlığı altında küçücük bir paragraf çıktı karşıma. İçimden “Hadi bakalım” diye geçirip yazıyı okumaya başladım. Aşağıda paragrafın orijinalini ekleyip, hemen altına da çevirisini yazıyorum.
Reenkarnasyon:
Her an yeniden doğan evren, daimi bir kendini yenileme sürecindedir. Bilinç şimdi “bu” olarak doğup, daha sonra “şu” olarak yoluna devam eder. Bu süreklilik halinde devam eder. Doğum ve ölüm; yapım ve yıkım: reenkarnasyon, evrenin nabzı gibi, değişimin kendisidir.
Fakat kişinin kendi hikayesini kendisinin yazdığına inanmasıyla beraber, reenkarnasyon kavramında karışıklık başlar. “Ben”, kendisinin doğduğuna ve daha sonra da bütünden ayrı bir şekilde yeniden doğacağına inanır. Kendisinin kaynaktan ayrı olduğuna inanır. Ve bu yanlış anlamadan dolayı da, ortaya karışıklık ve ızdırap çıkar.”
Bu paragrafı oluşturan kelimeleri okurken, aynı anda o ana kadar olan yaşam motivasyonum da gözlerimin önünden kareler halinde geçti. Çocukluk yıllarım, bana anlatılmış olan masalsı bir cennet cehennem kavramının etkisi altında geçmişti. Gençlik yıllarımda ise cennetle cehennemin başka bir yerde değil, bu dünyada olduğunu ve eğer bu hayatta bana verilen şansları en yüksek potansiyelle kullanırsam boyut atlayacağımı düşünmeye başlamıştım. Yani çarkın içinden çıkacağım ve bir daha gelmeme gerek kalmayacak. Paragrafı okurken, bütün hareketlerimin altında yatan bu tip bir yaşamsal motivasyonun varlığını fark ettim. Bu boyut atlama motivasyonu bütün hayatımı etkiliyordu.
Bir anda kendimi, aynı paragrafta anlatıldığı gibi, bütünden ayrı bağımsız bir “ben” zanneden ve kendi hikayesini kendisinin yazdığını düşünen bireyin durumunda buldum. Paragrafta kişinin öldüğü zaman artık “ben” olarak kalmadığı, bütüne karıştığı, bu yüzden bir daha gelecek olan bir “ben”in artık olmadığı anlatılıyor. “Ben” kalmıyor ki artık öteki hayatına gidecek. O bir şartlanmaydı yalnızca ve ilüzyon bitiyor. “Burası bir sınav ve burada tam potansiyelle varolursam çarkın içinden sıçrayacağım ve boyut atlayacağım” tarzındaki düşüncelerim de aslında yine aynı “ben” ilüzyonunun yarattığı masallar. Bu demek oluyor ki alınan her nefes yegane ve değişimin kendisi reenkarnasyon.
Bu kısacık paragrafın manası yavaş yavaş içime işlerken şunu farkettim ki, küçükkenki cennet-cehennem kavramıyla şu andaki “boyut atlama” düşüncesi arasında bir fark yok. Kurulum aynı. Dikkat hep ileride.
İşin özeti şu: “Ben sonra daha iyi olacağım.”
Yani aynı cennet projesi…
Bu yazıyı bir gerçeklik iddia etmek için değil, yalnızca öteki hayat möteki hayat gibi laflarla ağızlara ciklet yapılarak çok ucuzlatılmış, hakkında konuşmanın çok fantastik geldiği ve insanları bu yüzden hayal dünyasına sürükleyen reenkarnasyon kavramı hakkında, Wayne Liquorman tarafından yapılmış bir yorumun bende açığa çıkardığı hisleri ifade etmek için yazdım.
Bazen iyi, bazen ise kötü olayların başımıza geldiği hayatımızı bazen mutlu, bazen ise mutsuz bir şekilde olsa da, olan o haliyle ama bir tatmin duygusuyla yaşamayı öğreniriz belki bir gün.
Her nefes alışta yeniden doğup, nefes verişte biraz ölerek. Her nefesin yeganeliğinin farkındalığı içinde.