- İstanbul’un çok yokuşlu olduğu ve bu yüzden bisiklet kullanmak için uygun olmadığı söyleniyor.
- Şehirde çok az bisiklet yolu olduğu söyleniyor.
- İnsanların bisiklete saygı göstermediği, bisikletlerin üstüne üstüne gittikleri söyleniyor.
blog
Bisikletle İstanbul
Bazen İstanbul’da imkanı olan ve günlük rotası uygun olan herkesin bisiklet kullandığını hayal ediyorum. Ne kadar harika olurdu.. İlk başta belki bu uçuk bir fikir gibi geliyor ama aslında mümkün biliyor musunuz? Bence İstanbul katlanan bisiklet kullanmak için çok uygun bir şehir!
Bu yazımda İstanbul’da bisiklet kullanmanın zorluklarıyla ilgili söylenenlere maddeler halinde bakıp, bunlara çözüm yolları sunacağım!
Yukarıdaki maddelere bakmaya başlayalım. Birinci madde, evet İstanbul’da çok yokuş var. Bu doğru fakat öncelikle siz kendi güzergahınızda günlük olarak gittiğiniz rotalara bakın. O rotalarda yokuş olmayan şekilde gitmeniz mümkün mü bir gözden geçirin. Eğer alternatif bir yol bulabiliyorsanız onu değerlendirebilirsiniz. Eğer yokuş, rotanızın kaçınılmaz bir kısmını oluşturuyorsa, o zaman yolun o kısmını otobüsle veya metroyla geçmeniz mümkün mü? Katlanan bisikletleri otobüslere alıyorlar. Vapura ve metroya zaten normal bisikletle de binebiliyorsunuz. Aklınızda olsun, metrolara iş çıkışı saatlerinde bisikletinizi katlayarak binmeniz daha uygun oluyor. Dolayısıyla, rotanızın yokuş içeren kısmı kaçınılmaz bir parçasıysa, yolun bu kısmını toplu taşımalarla yapabilirsiniz. Bunların dışında eğer yokuş olan kısım çok uzun bir mesafe değilse, o zaman belki pedallayarak da geçebilirsiniz bu mesafeyi. Hem böylece birazcık spor da olur sizin için!
Bize başka bir engelmiş gibi gözüken ikinci maddeye gelelim. Evet şehrin genelinde bisiklet yolları çok az. Eskiden neredeyse bir tek anadolu yakasında, sahil tarafında vardı. Şimdi Avrupa yakasında da bazı yerlerde bulunuyor. Şehrin geneline baktığımızda oldukça az fakat bazı güzergahlarda bisiklet yolu olmasa da çok geniş kaldırımlar var ve bu kaldırımlarda da rahatça ve zevkli bir şekilde bisiklet kullanabiliyorsunuz. Mesela Arnavutköy’le Bebek veya Bebek’le Emirgan arasındaki sahil yolunda rahat bir şekilde deniz tarafındaki kaldırımın üzerinde bisikletle gidebilirsiniz. Veya başka bir örnek, Taksim’le Nişantaşı arasındaki mesafeyi Harbiye’nin geniş kaldırımında rahatça gitmek mümkün. Hatta İstiklal Caddesi’nde yaya trafiğinin az olduğu saatlerde, Tünel’den başlayarak Nişantaşı’na kadar rahatça gelebilirsiniz. İstanbul tabi ki çok büyük bir şehir ve belki bir çok yeri bisiklet için uygun rotalar barındırmıyor. Bu doğru, fakat verdiğim örneklerde olduğu gibi, bisiklet kullanmanın mümkün olduğu yerlerde yaşıyorsanız, bu durumu değerlendirebilirsiniz en azından.
Bebek’ten Arnavutköy’e veya Karaköy’e işine giden birinin her gün bu trafikte araba kullanması büyük bir zaman ve enerji kaybı. Arabayla yollarda üç beş saat geçebiliyor. Bu yollar bisikletle çok hızlı ve zevkli bir şekilde gidiliyor. Bisiklet şahane bir vesait. Acele etmeden, zevkli bir kullanma şekliyle bu mesafeler on beş yirmi dakikada geçilebiliyor. Dolayısıyla oldukça da hızlı bir ulaşım aracı. Hem de aynı zamanda biraz spor yapmış oluyorsunuz! Ayrıca bisiklet tamamen mekanik bir sistem üzerine kurulu olduğundan, insana kendi kendine yetebilirlik hissi de veriyor. Tamamen mekanik bir araç ve pedal çevirdiğiniz sürece dünyanın her yerine gidebilirsiniz. Bu müthiş bir duygu!
Gelelim bize engel gibi gözüken bir başka maddeye. İnsanların bisikletlilere saygı göstermedikleri de doğru, fakat bisiklet sayısının artmasıyla beraber bu durumun da değişebileceğini düşünüyorum. Ne kadar çok bisikletli olursa, bisiklet kültürü de o kadar yerleşir. Hem yayalar, hem de arabalar bisikletlere karşı daha duyarlı olmaya başlarlar. Üstelik bisiklet kullanan sayısı arttıkça, zaman içinde bisiklet yolları da artacaktır. Bununla beraber araba trafiği de rahatlar. Yalnızca kafalardaki şu “Olamaz, yapılamaz, burada olmaz” falan gibi düşüncelerin atılması ve eyleme geçilmesi bütün bunların gerçekleşmesi için bir adım olabilir!
Yazımın bu noktasında size bir Türk olarak Paris’te bisikletle yaşadığım komik bir anımı anlatmak istiyorum. Dört sene önce yoga eğitimlerimin bir parçasını almak için Paris’e gitmiştim. Orada bulunduğum bir hafta boyunca Paris’in sokaklarını her gün bisikletle gezdim. Bu günlerden birinde Paris’in ender olarak yokuş bulunan ve en güzel bölgelerinden biri olan Montmartre’a gittim. Yanında bisiklet yolu bulunmayan ve arabaların da geçtiği dar bir sokaktan yokuş yukarı çıkmaya başladım. O sırada bir dört yol ağzından geçtim. Köşede duran bir araba dönerek, arkamdan gelmeye başladı. Arabanın geldiğini farkettim fakat sokak çok dardı ve bisikleti kenara çekip yol verecek yer de yoktu. Pedala iyice asılarak, dilim dışarıda bir an önce yokuşu tamamlama gayretiyle yola devam ettim. O sırada arkamdan çok kısa bir korna sesi duydum. Arkadaki arabanın bana çaldığını düşünerek biraz daha panik oldum ve pedala daha da yüklendim. Kısa bir süre sonra nefes nefese yokuşu tamamladım ve düzlüğe çıktığımda bisikletimi yolun kenarına çektim. Arkamdaki araba gelip benim yanımda durdu. Şöför arabanın camını açtı. İçimden “Şimdi adam bana laf edecek, ben de ona o zaman şu cevabı vereceğim” şeklinde bir takım tartışma senaryoları kurgulamaya başlamıştım. Ben bu senaryo olasılıklarının içinde hazır beklerken adam bana gülümseyerek,
“Ben sana kornaya basmadım. Başka biri köşeden geçerken bana korna çaldı. Yanlış anlamış olmanı ve öyle bilmeni istemem”
dedi. Acayip şaşırdım tabi o anda ve gülerek teşekkür ettim bu açıklama için! Adam da gülerek,
“İyi günler!”
diyerek yoluna devam etti. Ben olduğum yerde boş gözlerle bir kaç nefes durdum ve medeniyetin güzelliğinin hissini yaşamaya izin verdim orada. Benim şartlanma yapım ve içsel hazırlığım bu karşılaştığımdan çok daha farklı bir duruma yönelik olarak hazırlamıştı beni. Bu olayın bizdeki olası versiyonları aklımdan geçti ve güldüm. Herkes birbirine bağırıyor; haklı çıkmak için sesini daha da yükseltiyor falan.. Benim adama vermeye hazırlandığım cevaplar da geldi o sırada aklıma ve daha da güldüm. İşte böyle.. Her neyse. Sonuçta şartlar ne olursa olsun, bizim ülkemizde şu anda bisikletli sayısı az ve bu kültür şu anda yok. Ama inanıyorum ki bu sayı arttıkça bizim güzel ülkemizde de bisiklet kültürü giderek yerleşecektir. Bisiklet kullananlara olan saygı da giderek artacaktır.
Son olarak yukarıdaki maddelerin de dışında, bisiklet kullanmamıza sanki engelmiş gibi gözüken başka bir konuya gelelim ki, bu konu esasında her yer için geçerli: Hava durumu. Havanın yağmurlu veya soğuk olduğu zamanlarda bisiklet kullanmanın zor olduğu söyleniyor. İnanın bana, böyle havalarda bisiklet kullanmak çok zevkli. Şunu söylemem lazım ki, pedal çevirdiğiniz için yani fiziksel olarak hareket halinde olduğunuz için ısınıyorsunuz ve pek üşümüyorsunuz. Hatta siz giderek ısınırken dışarıdaki soğuk hava sizi daha da cin gibi, canlı yapıyor! Yağmurlu havada bisiklete binmenin zevkini yaşamalısınız! Tabi ki sıkı giyinmeniz ve terletmeyen özel kıyafetler kullanmanız, yanınızda bisiklet için tasarlanmış küçük bir sırt çantanızın olması, bu çantanın içinde değiştirebileceğiniz bazı yedek kıyafetlerinizin bulunması ve ayrıca yanınızda bir su mataranızın olması hayatınızı çok daha konforlu hale getirecektir.